Korku, fobi, endişe, kaygı, anksiyete ve panik. Bu kelimeler birçok yerde birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak tek tek ele aldığınızda aslında her birinin korkunun değişik şekilleri olduğunu anlayabilirsiniz.
Herhalde korku hissini bilmeyen veya hayatı boyunca yaşamamış bir kimse yoktur. Eğer bu korku belli bir nesne veya durum ile ilişkili ise fobi olarak tanımlanır. Endişe, kaygı veya anksiyete ise kaynağın objektif olarak tanımlanamadığı korku türüdür. Panik ise, endişe veya korkunun çok daha yoğun olarak hissedilme hali olarak tanımlanabilir. Yani korkunun değişik dereceleri herkesin normal hayatta yaşadığı bir durumdur.
Kişi korktuğu anda vücudunda da birçok belirti ortaya çıkar, çünkü korku duyulan tehdit veya tehlikeli olan duruma karşı vücut savunma tepkisi ortaya koyar. Bu belirtiler; kalp çarpıntısı, nefesin sıklaşması, boğulacakmış gibi hissetme, sersemlik hâli, el veya ayaklarda uyuşma, terleme, ağız kuruluğu, fenalık hissi gibi tepkilerdir. Bunlar aslında doğal hayatta tehlikeyle savaşmaya ya da tehlikeden kaçmaya yönelik ortaya çıkar ve amaç organizmayı korumaktır. Örneğin size doğru hızla gelen bir arabanın olduğunu düşünün. Korku bedeninizdeki alarm sistemini devreye sokar ve hızlıca tepki vermenizi sağlayarak sizin ezilmenize engel olur. Yani korku hayatın sürdürülmesi için olması gereken bir şeydir.
Hemen bakalım, ne oluyor da korku olunca vücudumuz bu belirtileri ortaya çıkarıyor? Korku anında vücudumuzdaki sempatik sinirler aktive olur, yani andrenalin ve noradrenalin yükselmeye başlar. Ardından bu maddeler de kalpte hızlı atmaya (kalbin çıkacakmış gibi olması), solunumda hızlanmaya (nefes açlığı) yol açar. Kan akımı ihtiyacın fazla olduğu bölgelerde artar, kan ciltten, parmaklardan, ayaktan çekilir ve el ayaklarda karıncalanma, fenalaşma-sersemlik hissi, baş dönmesi başlar. Solunumda artma ile de nefes darlığı, soluk kesilmesi, boğulma hissi, hatta göğüste ağrı ve daralma hissedilir. Birçoğumuz bu belirtileri herhangi bir korku anında yaşamışızdır. Elbette hatırlarsanız bu belirtiler sürekli devam etmez. Vücut tehlikenin olmadığını anladığında, vücuttaki diğer sistem olan parasempatik sistemi devreye sokarak bu belirtilerin normale dönmesini sağlar. Yani bu belirtiler sonsuza kadar sürmez ve eninde sonunda biter.
Ancak bazen korkunun bir sebebi olmaz veya korkuya verilen tepkiler çok şiddetlenir ve kişinin hayatında bir takım aksamalara neden olur. Bu durumda ruhsal rahatsızlıklar yani “Anksiyete Bozuklukları” ortaya çıkar. Ancak bu rahatsızlıklar, kişinin yaşadığı belirtilerin kaynağını ve nedenini bilmesi ile çok hızlı bir şekilde tedavi edilebilir.
Korku belirtileri düşük şiddette ancak sürekli bir şekilde görülüyor ise “Yaygın Anksiyete Bozukluğu” ortaya çıkar. Panik atak ise bu belirtilerin herhangi bir sebep olmaksızın ani ve şiddetli bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Kişi bu durumda açık bir sebebe bağlı olmadan; “kontrolümü yitiriyorum”, “ölüyorum”, “çıldırıyorum” veya “kalp krizi geçiriyorum” gibi düşünebilir. Bu da daha fazla korkmaya neden olarak belirtilerin şiddetlenmesini sağlayan kısır bir döngü ortaya çıkarır.
Oysa ki bedensel olarak yorucu bir aktivitede bulunduktan sonra ortaya çıkan nefes darlığı ve terleme, fazlaca kahve içmenin ardından hissedilen çarpıntı veya huzursuzluk duyguları, kalabalık ortamlardaki sıcak ve kirli hava gibi durumlar, uykusuz bir gece sonrası hissedilenler, ilk defa kullandığınız bir ilacın yol açtığı yan etkiler, bir kısım grip soğuk algınlığı ilaçları ya da o esnada geçirmekte olduğunuz basit bazı bedensel hastalıklar (midede bir rahatsızlık, grip, soğuk algınlığı, barsak huzursuzluğu vs.) vücudunuz tarafından tehlike sinyali olarak algılanabilmektedir. Ve size göre hiçbir sebep yokken vücudunuz bu kendi algıladığı tehlike sinyaline hızla cevap verir: Bu panik ataktır!
Panik atak yaşayan kişiler sıklıkla “kalp krizi geçiriyorum” diye hastanelere başvururlar. Çünkü kalp hızında artış, nefes almada hızlanma, boğulma ve daralma hissi; eğer kalp krizinin nasıl meydana geldiği bilinmiyorsa kişilerin acil servise gitmesine neden olur. Halbuki kalp hastalıklarının ana belirtileri nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntılar ve baygınlıktır. Kalp hastalığında ortaya çıkabilen bu belirtiler genellikle doğrudan hareketle ilişkilidir, yani ne kadar fazla hareket eder veya güç harcarsanız belirtiler o kadar fazlalaşır. Dinlenmeye başladığınız anda ise belirtilerin şiddeti azalmaya başlar. Oysa panik atakta belirtiler genellikle kişi dinlenirken ve yalnızken ortaya çıkar.
Diğer yandan kalp hastalıkları kalbin elektriksel grafisinde (EKG) hemen her zaman değişiklikler oluştururken, panik atakta atak esnasında çekilen EKG’de bile görülebilen tek değişiklik kalbin atım sayısında artıştır. Yani şimdiye dek bir EKG’niz çekildi ve doktorunuz size kalbinizde bir rahatsızlık olmadığını söylediyse, yukarıda anlattığımız belirtilerin bir kalp rahatsızlığı olmadığına inanabilirsiniz.
Panik atak çok sık gözlenen bir durumdur. Her on kişiden biri hayatında bir kez panik atak geçirmektedir. Bu atakların sıklaşarak kişinin hayatında işlevsel bozukluğa yol açması durumuna ise Panik Bozukluk adı verilmektedir. Ancak siz yaşamış olduğunuz bedensel belirtileri tanır ve bunların sizin için tehlikeli olmadığına inanırsanız panik atağınız hızla ortadan kalkacaktır. Bu nedenle Panik Bozukluk da dahil olmak üzere tüm anksiyete bozukluklarının tedavisinde ilaç tedavisinden çok psikoterapiye ağırlık verilmektedir. Çünkü bireysel psikoterapiler yoluyla hastaların çok hızlı şekilde anksiyete bozukluklarını tanıması ve dramatik şekilde iyileşmeleri sağlanabilmektedir.