İnsanoğlunun evcil hayvanlarla ilişkisi şehirleşmeyle birlikte karşılıklı faydadan daha çok duygusal bir kimliğe bürünmüş durumda. Artık köpeklere arazimizi yabancılardan; kedilere evimizi farelerden korumak için muhtaç değiliz. Onlar artık daha çok evimizi paylaştığımız dostlarımız konumunda. Aslında evcil hayvanlarımızın bireyselleşmesi insanın aleyhine bir taraf da içeriyor. Kırsal toplumda hayvanların kendi kendilerine karşılayabilecekleri ihtiyaçları bizlere düşmeye başladı. Örneğin bir çiftlikte yaşayan bir köpeğin her sabah ve akşam gezdirilmesi gerekmiyor; bu işi zaten kendisi istediği gibi yapıyor. Bugün ise şehirlerde yaşayan insanların bir seyahate gideceği zaman kedilerini, köpeklerini, kuşlarını veya balıklarını nereye bırakacakları çoğu zaman bir dert oluyor.
Yine de insanlar, bütün sorumluluklarına karşın evcil hayvanlardan vazgeçmiyor. Hatta modern yaşama bağlı olarak artan yalnızlığa karşı evcil hayvanlar giderek daha fazla tercih edilen bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Peki, evcil hayvan sahibi olmanın ruhsal sağlık üzerindeki etkileri nelerdir?
Araştırmalar çoğunlukla köpek sahipleri üzerinde yoğunlaşsa da kediler başta olmak üzere diğer evcil hayvanlar üzerinde de çalışmalar yok değil. Yapılan araştırmalarda köpek sahiplerinin özsaygı, sosyalleşme, sorumluluk duygusu, mutluluk ve hatta fiziksel durum ve genel sağlık seviyesi olarak diğerlerinden daha iyi durumda olduğu ortaya konuluyor (1). Diğer yandan diğer evcil hayvanlar ve özellikle köpeklerin kanser gibi ağır hastalıklarla mücadele eden kişilerde, yaşlılarda ve gazilerde gözlenen depresif semptomların azalmasında etkili olabildiği ileri sürülmektedir. Hatta bazı yenilikçi terapistler, özellikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ndan muzdarip gazilerin yeniden iletişim kurabilmelerini kolaylaştırmak için köpeklerden faydalanmaktadır (2).
Ayrıca, evcil hayvan beslenen evlerde büyüyen çocukların empati ve işbirliğine girme yeteneklerinin daha gelişmiş olduğu ve bu çocukların daha diğerkâm veya özgeci (prosocial: başkalarının iyiliğini düşünme ve gözetme) davranışlar sergilediğini gösteren çalışmalar da mevcut (3)(4). Aslında evcil hayvan sahipliği yetişkinlerle birlikte çocuklarda da sorumluluk duygusunun gelişmesi açısından önemli bir yere sahip ama ülkemizdeki çocukların ilk başta söz verdiği sorumluluklar maalesef bir süre sonra büyüklerin üzerine kalıyor. Sonuçta sahiplenilmek üzerine alınan hayvanların bir süre sonra sokaklara bırakıldığına üzülerek şahit oluyoruz. Bu nedenle eve köpek ya da kedi gibi bir evcil hayvan alırken gerçekten çok iyi düşünmek gerekiyor. Burada yetişkinlerin, çocukların evcil hayvan isteklerini ne kadar devam ettirebileceğini ölçmesi önemli bir nokta. Sonuçta o hayvanın basit bir ev objesi veya oyuncak gibi olmadığı; eve alışmış bir hayvanın sokağa bırakıldığı zaman yeniden yabani hayata adapte olamayacağını ve bunun kısa süreliğine değil daha uzun soluklu bir bakım veren ilişkisi olacağı hesaba katılmalıdır.
Evlerinde hayvan istemeyen aileler için; birisi akla gelen ancak yersiz, biri de akla gelmeyen ancak çok önemli iki konu var. Evcil hayvanlarla ilgili en sık görülen endişe hijyen ve sağlık konusundadır. Bu konuda 1980’lerde yapılan çalışmalarda, evcil hayvan sahibi olmanın sağlık için sakıncalı olmanın aksine, özellikle alerji gelişimine karşı fayda sağladığını ileri sürülmekteydi. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda ise hayvan beslemenin sağlığa olumlu etkileri bu kadar güçlü şekilde teyit edilemese de sağlığa zararlı olduğuna dair bir sonuç da çıkmıyor. Diğer yandan bazı uzmanlar, evcil hayvan besleyen kişilerin dostlarından ayrılmamak için çeşitli sağlık sorunlarını görmezden gelebildiklerini ve hatta yaşlıların, evcil hayvanlarından ayrılmamak için gerekli hastane yatışlarını reddebildikleri uyarısında bulunuyorlar (5).
Evcil hayvan sahibi olmak isteyenlerin çoğunlukla akıllarına getirmedikleri esas büyük risk ise hayvan dostlarımıza karşı geliştirdiğimiz bağlılık. Maalesef özellikle köpeklerimiz bize göre çok daha kısa bir yaşam süresine sahipler ve evcil hayvanlarına aşırı bağlanan kişiler, bu hayvanların ölümüyle birlikte birinci dereceden bir akrabanın kaybedilmesine eşdeğer bir yas sürecine girebiliyorlar. Ayrıca çocuklarımızın böyle bir durumu yetişkinler kadar kolay atlatamayabileceği ve özellikle ölüm duygusunu ilk defa yaşayan çocukların daha şiddetli bir tepki verebileceği de unutulmamalıdır. Bu nedenle evcil hayvan alırken bu konunun da göz önünde bulundurulması; özellikle çocuklarımızın hayvan dostlarının ölümüne hazırlanması; bu dönemde çocukların duygularını söyleyebilmesine yardımcı olunması ve onların desteklenmesi çok önemlidir.
Yazıyı daha pozitif bir havada bitirmek için son olarak meşhur “kedi sever-köpek sever” ayrımına değinmek istiyoruz. Texas Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü Sam Gosling, 2010 yılında yaptığı bir çalışmada kedi sever ve köpek severlerin psikolojide “Büyük 5’li” olarak adlandırılan kişilik özelliklerine göre nasıl ayrıldığını araştırmış. Sonuçlara göre, köpek severler daha dışa dönük, daha makul, daha hedef odaklı kişiler olurken, kedi severler ise duygusal açıdan daha kırılgan ve yeniliklere daha açık kişiler olarak ortaya çıkmaktadır (6).
Sonuçta, sevenleri için hayvan dostlarımız hayatlarının çok önemli bir parçası hâline gelmiş durumda ve evcil hayvan sahibi olmak, yukarıda bahsettiğimiz gibi duygusal açıdan çok büyük bir destek sağlıyor. Ancak evcil hayvan sahibi olurken, bunun getireceği sorumlulukların da önceden iyice düşünülmesi gerekiyor.
(1) Friends with benefits: on the positive consequences of pet ownership.(link)
(2) How dogs can help veterans overcome PTSD. Smithsonian Magazine: Science&Nature. (link)
(3) Pet Ownership, Type of Pet andSocio-Emotional Development of School Children. (link)
(4) Differential Effects of Pet Presence and Pet-Bonding on YoungChildren. (link)
(5) Pet ownership and human health: a brief review of evidence and issues. (link)
(6) Personalities of Self-Identified “Dog People” and “Cat People” (link)