İnsanlığın en eski, en temel kurumlarından birisi olan aile üzerine uzun yıllardır birçok sosyal bilimci kafa yormaktadır. İnsanın oluşumu ve büyümesi için gerekli olan bu birimin çok çeşitli işlevlerinin olduğu saptanmıştır. Toplumlar ve kültürlere göre değişiklikler gösterse de ailenin en temel beş işlevinin; (1) biyolojik işlevleri, (2) psikolojik işlevleri, (3) kültür aktarımı işlevi, (4) sosyalleştirme işlevi ve (5) ekonomik dayanışma işlevi olduğu kabul edilmektedir. Her bir işlevin ayrı ayrı önemli olduğunu düşünsek de bu yazımızda ailenin psikolojik işlevlerini ele almak istiyoruz.
İnsanlar henüz anne karnından itibaren aile içinde kendilerine bir yer bulmaktadırlar. Bireylerin dünyaya gelmesiyle birlikte yaşamını sürdürmesi için bir takım zorunlu ihtiyaçları ortaya çıkar. Bunlardan birisi olan psikolojik ihtiyaçları bireyin ailesi tarafından karşılanmaktadır. Sağlıklı bir gelişim için gerekli olan birçok deneyim ve bilgi öncelikle aileden öğrenilir.
İnsanların psikolojik ihtiyaçlarını daha fazla irdelediğimizde ilk olarak karşımıza çıkan; kendini değerli hissetme ihtiyacıdır. Birey kendisini hem aile ve hem toplum içerisinde anlamlı ve değerli olarak algılamalıdır ki yaşamın devamını istesin. Bunun için de kendinin farkına varması gerekir ve bu farkındalığın kazanıldığı yer ailedir. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler kişilerin “ben değerliyim” ya da “değersizim” duygusuna sahip olmasına neden olur. Bireysel kimliğin oluşumunda gerekli ve önemli olan bu duygu uygun biçim ve miktarda oluşmazsa, birey bu duyguyu aile dışındaki alanlardan tamamlamaya çalışır. Bu da o kişinin, başka insanlardan sürekli olarak geri bildirim alma ihtiyacı duymasına ve kolaylıkla yanlış tercihlerde bulunabilmesine neden olabilir. Özellikle ergenlik çağındaki erkek çocukların çete kurarak ölümle bile sonuçlanabilen çatışmaları buna önemli bir örnektir. Bu çocukların, kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumladıkları araştırmaların tespitleri arasında yer almaktadır. “Ben değerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek duymaz. Toplumdaki daha kolayca yerini alır ve kendini daha rahat ve doğru şekilde ifade edebilecek üyelerinden birisi olur.
Bireyin bir diğer psikolojik ihtiyacı ise güven ortamının sağlanmasıdır. Bu, aile bireylerinin her açıdan ama özelikle psikolojik açıdan güvende olduğu ve dışarıdaki tehlikelerin aile ortamına zarar vermeyeceği duygusunun temin edilmesidir. Bu ailedeki her bireyin ihtiyacıdır. Eğer birey kendisini, aile içinde güven ortamında olduğunu hissetmiyorsa, kolaylıkla aile dışına yönelir. Bu da aile ile arasındaki bağlarının zayıflamasına veya kopmasına neden olabilir. Ancak güven ortamı sağlanmışsa, dışarıda her ne olursa olsun rahatlıkla sığınabileceği bir limanının olduğunu bilir ve kendine ait iyi veya kötü her şeyi orada paylaşmaktan zevk alır. Güven duygusunun baskın olduğu aile dış dünyanın oluşturduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu tür aile içinde olan kimseler kendilerine olduğu gibi çevresine de güvenirler.
Ailenin bir diğer psikolojik işlevi ise yakınlık ve dayanışma duygusunun sağlanmasıdır. Aile içinde, aileyi oluşturan bireyler arasında yakınlık ve dayanışma varsa bireyin dışarıda karşılaştığı stres getirici olumsuz durumlar ve olaylar yıkıcı ve yıpratıcı etkisini pek göstermez. Çünkü olası her türlü sorun rahatlıkla yakınlığa bağlı paylaşılarak, yaşanan stresin yoğunluğu azaltılmış olur. Birey, dayanışma duygusu ile sorunlar karşısında yalnız kalmadığını bilir. Eğer aile içinde yakınlık ve dayanışma sağlanmamışsa, kişiler sorunlar karşısında daha savunmasız ve dayanıksız olurlar.
Ailenin bireye sağladığı bir diğer duygu ise sorumluluk duygusudur. Aile içinde her bireyin bir diğerine karşı sorumluluğu vardır. Özellikle anne ve babalar tutum ve davranışlarıyla çocukların sorumluluk duygusunun (gelişiminde rol oynarlar). Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekten aciz, sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler yetişmesine yol açarlar. Bu tür tutumlar altında yetişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Bu nedenle çocuğun hayatını kolaylaştırmak adı altında onun sorumluluk sahibi olması engellenmemelidir.
İnsanların psikolojik gelişiminde ailenin son aile işlevi ise zorlukların üstesinden gelmesinin öğretilmesidir. Yaşam birçok yönüyle zorluklarla mücadele içerisinde seyreder. Bireyler zorluklarla mücadele ederek, zorlukların bazılarının üstesinden gelerek veya üstesinden gelemediği zorluklara karşı farklı alternatifler gerçekleştirerek yaşamını sürdürür. Zorluklarla mücadele edilmesi gerektiği ve nasıl mücadele edilebileceği ailede öğrenilir. Bu açıdan çocuğa her şey hazır olarak verilmemelidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılmalı ve onun sorun çözme becerisini geliştirme fırsatı verilmelidir. Bu durum onların zor sorunları ile mücadele ederek uğraşmasına olanak vermek ve sonuçta kendisine güvenli, sorun çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden anne babaların çocukları sürekli başkalarına muhtaç ve kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yetenek becerilerini keşfedemezler.
Tüm dünyada kabul gören çok sayıdaki işlevleri aile, yeni bireylerin topluma hazırlanmasını sağlıyor. Biz ailenin sadece psikolojik işlevlerinden bahsettik ve sağlıklı bireyin oluşumunda ailenin işlevini daha da net ortaya koymaya çalıştık. Çocuk önce evde, ailesinden öğrenir.. Sağlıklı ve mutlu nesillere..