Zeka nedir? Zekanın bir çok bilim adamı tarafından tanımı yapılmıştır. Ama bizim en çok sevdiğimiz tanımı; öğrenilmiş bir bilginin sentezlenerek başka bir alanda kullanılabilmesi yeteneğidir. Yani zeki insan öğrendiği bir bilgiyi başka bir alanda hayatına geçirebilir ve kullanabilir. Sosyal medyada gördüğünüz zihni sinir ürünler bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Üstün zeka ise, mevcut zeka ölçeklerine göre ortalama IQ (IntelligenceQuotient: zeka katsayısı) değeri 120 ve üzerinde olması olarak tanımlanmaktadır. Toplumda üstün zekalı kişilerin oranı %2’dir. Bu oran tabii ki herkesin testlerle değerlendirmeleri sonucunda ortaya çıkmamıştır, bu tahmini bir veridir. Ülkemiz nüfusunun tamamını kapsayan bir değerlendirme de henüz yapılmamıştır. Ama mesela üniversite sınavında en üst %1’lik dilime giren bir kişiyi rahatlıkla zeki kategorisine ayırabiliriz.
Uzmanlar zekanın tek bir ölçütünün olmadığını savunmaktadırlar. 1990’lı yıllarda Gardner’ın çoklu zeka teorisiyle ortaya çıkan ve zekanın, çok daha karışık bir dizi zeka parçasının birleşmesi oluştuğu görüşünde uzmanlar hemfikir durumdalar. Bu görüşe göre zekayı oluşturan parçalara bakıldığında, sözel-dilsel zeka, mantıksal-matematiksel zeka, görsel-mekansal zeka, bedensel-kinestetik zeka, müziksel-ritmik zeka, sosyal zeka, öze dönük- içsel zeka, doğacı zeka olduğu görülmektedir.
Bu yüzden yaklaşık yirmi yıldır zeki kişileri sadece matematik zekası ile tanımlamak yerine tüm diğer alanlarda da üstün olan kişileri de dahil etmek anlamında “üstün” kelimesinin kullanılması tercih edilmektedir. Yani müzik konusunda da çok yetenekli bir kişi matematikten o kadar da başarılı olmasa da üstün niteliklere sahip olarak kabul edilmelidir. Hatta yeni geliştirilen zeka testlerinde kişilerin bu farklı zeka parçalarındaki durumu, kişinin bilgiyi nasıl sentezlediği, nasıl algıladığı ve bu bilgiyi nasıl anında kullandığı veya daha sonra çağırabildiği de değerlendirilmektedir. Yani sıkça duyduğumuz “zehir gibi, kafası hızlı çalışır, hazır cevaptır, fil hafızası vardır” diye tabir edilen kişiler de ölçülmüş olsalar üstün olarak değerlendirilmesi gereken kişiler olabilirler.
Üstün kişilerin zeka puanlarının daha yüksek olduğu durumlarda (IQ 140 ve üstü) yani “deha” veya “üstün üstün” seviyelerinde, kişinin birden çok alanda üstün olduğu saptanmaktadır. Yani matematikte seviye olarak deha olan kişi, Türkçede veya müzikte de üstün olabilmektedir. Bunun örneklerini de etrafımızda şu şekilde tanımlamaktayız: “Neye elini atsa beceriyor, maşallah”. Evet, zeki insan her şeyi başarır denilmesi de doğru, gerçekten üstün kişiler başına geçtikleri işleri her zaman yapabiliyorlar. Ancak bütün üstün kişiler bir işin başına geçtiklerinde bunu başarsalar da bunu farklı yollarla becermektedirler. Çünkü üstünlerin bir grubu kendine has yaratıcı çözümleri ortaya koymaktadır. Yaratıcılık da belli bir üstünlük oranına kadar IQ ile eşit oranda artıyor ancak sonrasında bu aynı şekilde ve oranda ilerlemiyor. Yani her deha düzeyindeki zekası olan kişi bir keşif yapmıyor veya bir şey icat etmiyor.
Diğer yandan üstün ve yaratıcı olup da “harcandı çocuk” denilen birilerini de duymuşsunuzdur ya da bizzat tanımışsınızdır. Bu gruptakilerin icat ve keşif yapabilecek kadar yaratıcılığı ve zekası var, kendince bir şeyler de meydana getiriyor ama bir Einstein, Atatürk, Bill Gates, Steve Jobs olamıyor ya da zengin olamıyorlar. Yani bu kadar üstün yetenekli ve yaratıcı olmak da hayatta her zaman başarıya ve paraya ulaştırmıyor. Acaba neden..?
Her üstün kişinin neden başarılı olmadığına dair bizim hipotezimiz “şans faktörü”nün işin içine girmiş olması. Yani kişinin doğru yer ve doğru zamanda orada olması. Bütün ünlü dahilerin hayatlarını incelediğinizde hayatlarında karşılarına çıkan şans faktörünü mutlaka görürsünüz. Mesela, Steve Jobs için şans faktörü; çocuklukta babasının tamirhane dükkanında çalışmak ve asıl önemlisi silikon vadisinde büyümek olarak tanımlanabilir. O az önce “harcandı çocuk” dediğiniz üstün kişi de, silikon vadisinde büyüseydi, sizce şimdi nerede olabilirdi.
“Şans faktörünü olasılıklar ve hipotezlerle açıklayamayız” diyorsanız sıkı durun… İtalyan’nın Catania Üniversitesinden bir grup İtalyan bilim adamı, yaptıkları çalışma sonucunda insanların başarılı veya zengin olmasında şans faktörünün önemli olduğunu ispatlamışlar. Yani bizim hipotezimiz onların çalışması sayesinde desteklendi.
Madem hipotezimiz destekledi, şimdi biz bu görüşümüzü bir adım ileri taşıyoruz: başarı için gerekli olan şans faktörünün hayata geçirilebilmesi için yapılabilecek minik de olsa bazı şeyler var. Bunlardan bizce en önemlisi; sosyal veya çalışma ağı, yani network. Uygun network ile üstün kişinin yeteneğinin olduğu alandan kişilere çok daha kolay ulaşabilir ve kendi yaptıklarını ortaya çıkarabilir. Bu da üstün kişinin şans faktörüne biraz daha yaklaşmasını sağlar.
Şu an gelinen noktada, sosyal medya ve internetteki çeşitli iletişimler bu ağı daha hızlı oluşturabildiği ve böylelikle globalliğin verdiği avantajla yaratıcılığı yüksek olan üstünlerin önünü daha da açmış gibi görülüyor.
Yani bu zamana kadar şans yüzünden ertelenen başarılar şimdi daha kolay yakalanabilir gibi gözükmekte.. Ancak bu şans parametresinin bir başka parçası da finansal kaynaklar. Yeterli finansal kaynak olduğunda network ulaşımı çok daha hızlı, yoğun ve çeşitli olabilecek; tüm bunlar da şans faktörüne ulaşmak daha mümkün kılacaktır.
Şimdi sırayı bilim adamlarına bırakıp, onları yeni hipotezimizi araştırmaya davet ediyoruz.